4 Nisan 2015 Cumartesi

Hochschule Für Gestaltung / Ulm

   Tasarım Ulm Okulu (Hochschule für Gestaltung Ulm) Ulm, Almanya merkezli bir tasarım üniversitesidir. Inge Scholl, Otl Aicher ve Max Bill tarafından 1953 yılında kurulan, Latter okulun ilk rektörü ve Bauhaus'un eski bir öğrencisidir. HFG hızla uluslararası tanınma kazandı ve şimdi tasarımın en etkili okulu olarak ve Bauhaus da ikinci olarak görülüyor. 




  Bina, Bilgi ve Film Yapımı Sanayileşmiş Ürün Tasarımı, Görsel İletişim bölümlerinin içinde uygulanan tasarım süreci, onun fonksiyonunu yerine yeni yaklaşımlar sırasında. Max Bill tarafından tasarlanan ve Ulm Vakfı himayesinde bir tarihi açıdan önemli ve işlevsel bir bina olarak bugün bozulmadan kalır HFG binası. HFG  50’li ve 60’lı  göstergebilim çalışmalarında bir öncü olan Decades, tasarımın en ilerici eğitim kurumlarından biri olmuştur. HFG tarihi deneysel kurum olarak okul kendi özeleştirisi doğrultusunda, yenilik ve değişim yoluyla gelişti. Bu içerik sayıca değişikliklere sebep oldu, sınıflar ve devam eden iç çatışmalar organizasyonu 1968 yılında HFG  nihai kapanış kararını etkilemedi. Okul on beş yıl sonra faaliyete son vermesine rağmen, ‘Ulm Modeli’ uluslararası tasarım eğitimi üzerindeki etkisi hala devam ediyor.










Anti-Art , Anti-Design

Anti-Art

  Birçok eleştirmen, anti-art düşüncesini dadaya dayandırmaktadır. Dadacı sanatçılar Huelsenbeck ve Hausmann, bir dada sergisinde sanatın öldüğünü ilan ettiler. Bu görüş sanatın yararsız olduğunu belirtir. Anti-art'ın temel iddiaları, sanatçının doğal ve kültürel ayrıcalığının olmadığı, sanatsal çabanın değersizliği ve yaratıcılığın herkeste var olduğudur. Terimin kullanılması ise Marcel Duchamp'ın 'anti-art'ın ustası olarak kabul edilmesiyle gerçekleşti. Sanatın kendisi, sanat dünyasında neyin sanat, neyin sanat olmadığını belirleyen sosyal bir kurum ve göçtür. Öyle ki, Marcel Duchamp'ın Mona Lisa'nın imgesi üzerine bir bıyık çizmesi, bir Vandal'ın bir resme zarar vermesi olarak değil tam tersine sanat olarak kabul gördü. Bu örnekte görüldüğü gibi, sanat kurumunun iyileştirici gücü sanatçılardan gelen saldırıların çoğunu, kısa bir sürede sanat içinde dönüştürmüştür: Bu Duchamp'ın 'hazır nesnelerinin de kaderidir. Duchamp'ın hazır nesneleri, anti-art birer üretim olmalarına rağmen bir sanat tarzı olarak anlaşılmıştır. Sanat sabit ve değişmez bir kavram olmaktan çıktığından beri, yeni sanat, genellikle önce sanat olmayan (non-art) olarak kabul edilmiştir. Kültürel muhafazakârlık, bütün yeni sanat hareketlerini anti-art olarak kabul etme eğilimindedir: Çünkü yeni sanat, sanatın doğasıyla ilgili geleneksel varsayımları kaçınılmaz bir şekilde sorgulamaya başlar. Marjinal görsel kültürün bazı çeşitleri de anti-art olarak nitelendirilmiştir. Örneğin grafiti de Herbert Marcuse tarafından bu şekilde düşünülmüştü. Başlangıçta Vito Aconci'nin çalışmaları ve politik bir hareket olduğu için sitüasyonistler, anti-art olarak düşünüldü. Bad art en yaygın anti-art biçimidir. Anti-art, birçok durumda sanatın netliğine ilişkin bir felsefi yaklaşım olarak ortaya çıkmasına rağmen kimi örneklerde sanata karşı bir nefret olarak da vücut buldu:
• "Ressamlardan ve şairlerden nefret ediyorum", I. George.
• "Resimden ve şiirden nefret ediyorum. Hiçbiri iyi bir şey yapmadı", II. George.
• "Gördüğüm şeyleri bana hatırlatmayan resimlerden nefret ediyorum", Lord Byron. 

Anti Design


Anti-Tasarım tasarım akışı ve stil sanat hareketi İtalya'da 1966-1980 arası sürdü. Anti-Tasarım idealizm ve ironi ile karakterize ve çarpıcı renkleri, ölçek bozulma ve kitschi vurguladı. Mimaride bu da Radikal Tasarım dönemi olarak bilinir.









Ettore Sottsass Anti-Tasarım hareketinin bir anahtarı oldu. Ettore 1960'larda ve 1970'lerde Radikal Tasarım hareketinin önde gelen üyesi oldu. Memphis onun cesur ve dekoratif tasarımlar üretmesi için post-modern tasarımların yolunu açtı.





Anti-Tasarım kitsch, ironi ve ölçek bozulma ifade potansiyelini kullanır. Anti-Tasarım 1980 yılında sona ermesine rağmen, hala bugün çağdaş tasarımcıları etkilemeye devam ediyor.

Memphis Grubu

  1980’li yılların en önemli tasarım grubu hiç kuşkusuz Memphis’ti. Milan’da, Ettore Sottsass tarafından 1980 yılında radikal Studio Alchimia’dan ayrılmasından sonra başlatıldı. Ettore Sottsass, çevresine bir grup uluslararası mimar, mobilya, dokuma ve seramik tasarımcısını topladı. Bunlar arasında Andrea Branzi, Martine Bedin, George Sowden, Peter Shire, Michael Graves, Javier Mariscal, Michele de Lucchi ve Matteo Thun bulunuyordu.


Çalışmalarını ilk kez 1981 Milan Mobilya Fuarında sergilediler. Burada Memphis grubu, bazı eleştirmenler tarafından yavan bulunsa da başarı elde etti. Postmodernist bir grup olan Memphis çeşitli kaynaklardan —klasik mimariden 1950’li yılların değersiz sanatına kadar her şeyden— eklektik bir şekilde yararlandı. 




  Göz alıcı ve çoğu kez şaşırtıcı renkler kullandılar ve nesnenin pratik kullanımından çok görünümü ve anlamı üzerine vurgu yaptılar. Tartışmacı bir girişim olarak başlayan şey büyük bir ticarî başarı kazandı. Ne var ki, Memphis Grubunun postmodernizmin aşırı yönlerini oluşturan fikirleri fazla kalıcı olamadı.



Studio Alchimia

Stüdyo Alchimia mimar Alessandro Guerriero tarafından 1976 yılında Milano'da kuruldu ve 1960'ların radikal hareketin ortaya çıkardı. Amaç, yeni bir stil için modernist tasarım ilkelerinden uzaklaşmak oldu.

 İlk olarak, deneysel bir galeri ve laboratuvar gibi, endüstriyel tasarım sürecinin sınırlamaları bağımsız, Stüdyo Alchimia tarafından planlanan tasarımlar etkili bir tasarım stüdyosu haline geldi. Diğer üyelerin arasında Ettore Sottsass , Alessandro Mendini , Andrea Branzi , Paola Navone ve Michele De Lucchi vardı. Stüdyo Alchimia'nın amacı tasarım ve sergi parçaları yerine tüketici odaklı ürünler üretmek oluşmuştur.Ürünleri prototip olarak kabul edildi. Tasarım stüdyosunun amacı duygusuz, işlevselci seri üretim bireyine, şehvetli, çekici, benzersiz çıkış yolları bulmak oldu. Bu nesnelerin yararlı olacak şekilde tasarlanmış olup olmamasının bir önemi yoktu.
   Marcel Breuer klasik mobilya tasarımını yeniden Wassily sandalye, dekoratif süs eşyaları ve dekor ile sağladı. Ayrıca mevcut yeni bir yüzey veya referans ile eski mobilya "simya" olarak değiştirildi ve rafine edildi. Tasarımlar; Mendini kanepe, Kandissi veya koltuk Proust .

1970'ler ve 1980'lerin sonlarında önemli uluslararası tasarım grubu olarak Alchimia'nın da katılımıyla birçok sergi düzenlendi.
1981'de Ettore Sottsass gruptan ayrıldı ve az tüketim grubu olan Memphis'i kurdu .





31 Mart 2014 Pazartesi

(2) Sembolizm (Symbolism)


   Sembol bir simge yoluyla bir kavramın uzlaşımsal olarak betimlenmesidir; bir düşüncenin, nesnenin, niteliğin, niceliğin vb. ruhbilimsel ve düşünbilimsel açıdan, tüm kavramlar doğaları itibari ile simgesel olup, betimlemeleri simgesel bir anlam taşıyan yapay belirtilerdir.
  Simgelerin başlıca uygulama alanları diller, matematik ve bilişsel bilimlerdir. Örneğin konuşulan dil, simgesel kavramları (sözcükleri) betimlemek için kullanılan işitsel belirtilerden oluşur.
  Sembol, antik Yunan kültüründe, asli ve özel anlamıyla, kilden yapılma olup, iki parça halinde kırılmış bir kabın antlaşmış iki kişi arasında pay edilen kırık parçalarını ifade etmekteydi. Antlaşmanın geçerli kılınması için, antlaşmış ya da hak sahibi iki kişiden her birinin iki kırık parçayı birbirine mükemmelen oturtması gerekiyordu. Mecazi anlamda sembole, aynı anlamın iki ayrı temsilini birbiriyle irtibatlandıran bütün de denebilir. Buradan yola çıkılarak, sembol kavramı, içerdiği gizli anlama bağlı olan işitsel ya da görsel öğeye indirgenmiş bulunmaktadır. Sembol, göstergebilimde (semiyoloji) anlam taşıyan bir temsildir, bir tasvirdir. Bu, yananlamın, benzerliğin ifade edilmesini gösteren bir sistemdir. Ayrım, ilişki veya birleştirme işlemleri birey ya da bir topluluk için bir anlam oluştururlar. Sembol, böylece, beş duyu ile algılanan görünür realiteden yola çıkılarak, görünmez realitelerin keşfini sağlar. Sembolün simgelediklerinin (anlamlarının) birliği birbiri içinde erime veya karışım tarzında değil, üst üste eklenme (sumbolh) tarzındadır. Görünür unsur ile görünmeyen unsur bir bütün oluştururlar ve biri olmadan diğeri anlaşılamaz. Georg Friedrich Creuzer sembolü “biçim ve varlık arasında ya da ifade ile fikir arasında” aracı olarak görür. ( R. Alleau, De la nature des symboles, Paris, Pont-Royal, 1964, sayfa 20)
        Bilimsel sembollere örnekler;

  • α, β, γ… açı
  • v…….... hacim,volt
  • t………. zaman
  • V …….....hız
  • m ……...metre
  • R........direnç
  • I.....akım şiddeti
  • r..... yarıçap
  • d -> özkütle
  • w -> kütle
  • a -> ivme
  • f -> güç
  • x -> konum
  • h -> saat, yükseklik







  Sembolizm, en genel anlamıyla farklı anlamlara gelen ya da farklı öğeleri simgeleyen çeşitli sembollerin kullanımıdır. Sembolizme sanatta, özellikle resim, müzik ve edebiyat alanlarında rastlanır.

  Edebiyatta Sembolizm
 
  19.yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır. Parnasyenler insan duygularına, izlenimlere önem vermiyorlardı. Onlar için önemli olan gerçekti, düşüncelerdi.Sembolistler bu anlayışa karşı çıkmış, duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir. Onlara göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur. Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirilir. Sembolistler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır.
  Şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir. Onlara göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir; çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz.
Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes kendince yorum getirebilmelidir. Sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir. Anlam kapanıklığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış, dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır.
  Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir.
  Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm başlıca temalarıdır. Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi durumundadır.
  Parnasyenlerin genellikle "sone" nazım biçimini kullanmalarına karşın, sembolistler daha çok serbest nazım biçimlerine yönelmişlerdir.
 
SONE
 
Derdim, yeter, sâkin ol, dinlen biraz artık!
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
Siyah örtülerle sardı şehri karanlık;
Kimine huzur iner gökten, kimine gam.

Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin,
Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte
Toplasın acı meyvesini nedâmetin
Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.

Bak göğün balkonlarından geçmiş seneler
Eski zaman esvaplarıyla eğilmişler;
Hüzün yükseliyor, güler yüzle, sulardan.

Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi
Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran
Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.
 
(Charles Baudelaire’den çeviren: Sabahattin Eyuboğlu)

  • Sembolizm; (edebiyat) Sanat eserinin değerini, gerçeğin olduğu gibi aktarılmasında değil, duygu ve düşüncelerin, işaret ve biçimlerin uygunluk içinde düzenlenişinde gören, ayrıca kelimelerin müzik ve sembol değerine dayanılarak en anlatılmaz duygu inceliklerinin bile sezdirilebileceğini savunan edebiyat ve sanat akımı, simgecilik.
  • Politik sembolizm, politik amaçlar ve mefhumlar için kullanılan semboller sistemi, simgecilik.
  • Dini sembolizm, dini amaçlar ve mefhumlar için kullanılan semboller sistemi, simgecilik.
  • Ezoterik sembolizm evrensel sembollerin derin anlamlarıyla ilgilenir.
  • Rüyalardaki sembolizm rüya yorumu alanını ilgilendirir.



















17 Şubat 2014 Pazartesi

(1) Empresyonizm , Neo-Empresyonizm

Empresyonizm (Impressionism)

  Empresyonizm, sözlükte "izlenimcilik" olarak tanımlanmaktadırempresyonizm
19. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkan ve sanat dallarını ve özellikle resmi etkileyen akımdır. Doğadaki unsurların kişinin içinde oluşturduğu izlenimleri, duygusal izleri yansıtmayı hedefler. Bu akım içerisinde yer alan sanatçılar, doğayı objektif bir gerçek olarak değil, kendilerinde yarattığı izlenimi resme aktarırlar.

Resimde izlenimcilik, özellikle ışık ve renkten kaynaklanan görsel izlenimleri yansıtmayı hedefler. Resmedilen nesnelere veya olaydan çok günün belirli bir zamanına özgü ışığın sanatçı üzerinde yarattığı izlenimlere önem verilir.

Akımın öncüleri Claude Monet ve Camille Pissarro'dur.

  
İzlenimciliğin Özellikleri


1. Akımın en önemli özelliği bir izlenimin uyardığı duyguların duyulduğu gibi yansıtılmasıdır. 

2. Anlam kapalıdır. 


3. Bu akımın yazarı, doğrudan doğruya gördüğü gerçeği değil de, gördüklerinin ve izlediklerinin kendisi 

üzerinde bıraktığı izlenimi ve duyumu esas alır.
 

4. Daha çok edebiyatta ve resimde gelişmiştir. 

5. Dış aleme, ondaki varlıklara ve nesnelere karşı ilgisizdirler.

6. Edebiyatta, resimde, müzikte okuyucunun, seyircinin, dinleyicinin eserle karşı karşıya gelir gelmez edineceği izlenim bu akımın tatlı, yumuşak, kucaklayıcı, canlı teması olmuştur. 


7. Empresyonist sanatçının anlattığı dış dünya değil, dış dünyadaki varlıkların hayâle bürünmüş izlenimleridir. 


8. Empresyonistler, etkici ve duygucudurlar. Zaten empresyon, etki - duygu anlamındadır. 


9. Empresyonizm, esas olarak ve her şeyden önce özgürlüğün simgesidir, sembolüdür. 


10. Hayale ve soyut betimlemelere yer verilmiştir. 


11. Her şey sanatçının duyumuna bağlı olarak anlatılır. 


12. Objenin kişi üzerindeki izlenimleri önemli olduğu için realizmin karşıtıdır. 


13. Sanatçılar eserlerinde kendi iç dünyalarını dile getirmişlerdir.



Empresyonizmin önemli tablolarından bazıları;

                     Claude Monet “Impression, Soleil Levant” (İzlenim, Gün Doğumu) 1872 Paris



                                           Mary Cassatt – Lydia Leaning on Her Arms – 1879


Neo-Empresyonizm

 Neo Empresyonizm (yeni izlenimcilik) diye de sanat tarihine geçmiş olan bu akım, Empresyonist görüşlerin etkisinde kalmış ve bir bakıma da onun devamı olarak gelmiştir. Puvantilistler, bilimsel metotlarla renk karışımını uygulamışlardır. Amaç, göz yolu ile renk karışımlarını sağlamaktır. Bu akımın sanatçıları renkleri paletlerinde karıştırarak tuvale sürmüyorlar; onun yerine, karışımını yapacağı renkleri, tuval üzerine yan yana küçük noktalar halinde koyarak, bu etkiyi sağlıyorlardı. Örneğin mavi ve sarı renkleri, küçük noktalar ya da kareler halinde yan yana sürüldüğünde, uzaktan yeşil görünür. Gözün bu aldanışı, renklerde titreşim yaptığı için, resimde hoş bir görünüm sağlar.
 

Bu akımın başlıca sanatçıları Seurat ve Signac'tır. 



Temel İlkeleri

  1. Ressam resim yaparken tüm duygularını bırakacak.
  2. Tablosuna sabırla, belli bir forma göre ve ışık kanunlarına göre noktalar koyacak.
  3. Varlık yok: Tablo noktalardan oluşuyor.
  4. Noktalarla ortaya çıkan varlık aslında zihinsel belli kurallara göre oluşmuştur. Bu nedenle tablo o matematik kurallara göre kurulmalı.